Soğuk, yağmurlu bir İstanbul sabahı
Hızlı ve telaşlı adımlarla yürürken
Bir duvarın dibinde rastladım.
Sırılsıklamdı.
Titriyordu, üşümüştü besbelli.
Duraladım, gayri ihtiyari.
Göz göze geldik bir an
Her şeyi anlatıyordu bakışları
Sormaya ne hacet, gidecek yerin yok mu? Diye
Sarıldım, sarmaladım hemen paltomun içine alarak
Yine aynı, mahzun gözlerle bakmaya devam ediyordu
Minnet doluydu, hissediyordum.
Susuyor, sadece bakıyordu.
Köşedeki sabahçı kahvesine dalıverdik
Sobanın yanına oturttum,
Isındıkça daha bir tatlı bakmaya başladı
Ama yine susuyordu.
Ben de susuyordum.
Kedime bir çay, ona da süt ısmarladım
Çok şanslıymış, kahvecinin sütü de varmış.
Mutluluğunun derecesi, keyifle gerinmesinden
anlaşılıyordu, sütünü içerken
Hele ağzını şapırdatması, muhteşem…
Gözlerini kapamış, uykuya dalmak üzereydi
Onu sobanın yanında bırakıp ayrılırken, sıcacık
Yavru kedicik…